TANRI GÖZÜ MAĞARASI
Bulgaristan’da uzunluğu bir kilometreyi aşan yaklaşık 70 mağara bulunuyor. Bunların bir kısmının tam olmasa da altyapısı yapılmış ve elektrikle ışıklandırılmış. İki tanesi varki bunların içine doğal güneş ışığı girmektedir. Prohodna ve Devetaki mağaraları, ülkedeki doğa turizminin gözdesi olup, ulusal çapta korunma altına alınmış.
Mağaralar, yer altı dünyasının bile ne kadar güzelliklerle donatıldığını gösteren doğa harikalarıdır. Yeryüzünün metrelerce altında milyonlarca yıl oluşan tünel ve labirentler, dere ve şelâleler masal ve efsanelere konu olmuştur. Mağara keşifçileri, ülkede yaklaşık 6 bin mağarıyı tespit etmiş ve incelemiş. Doğal olarak ışıklandırılmış mağara olarak bilinen Devetaki ve Prohodna mağaraları uluslararası düzeyde ilgi çekiyor.
Devetaki Mağarası (Devetaşka Peştera), Bulgaristan’daki en büyük mağaralardan biri. Toplam uzunluğu 2,5 kilometre, yüksekliği 60 metreye ulaşıyor. Genel alanı ise 20 bin metre kare. Loveç’e 15 kilometre yakınlığındaki Devetaki köyü etrafında yer alan doğa harikası, 1921 yılında keşfedilir. Burada neolit döneme ait ilginç bulgulara rastlanılmış. Mağaranın içinde yeşil bitki örtüsü ve kayaların oluşturduğu dev manzara insanı hayret içinde bırakıyor. Yeşillikler tabi ki mağaranın üstünde yer alan 7 çukur sayesinde hayat buluyor. Mağara, eskiden askeri bir depo olarak kullanıldığı için 1989’a kadar yasak bölge ilan edilmiş. İçeride petrol muhafazası yapılmış. Bugün bile petrollün saklandığı dairesel beton temeller görülebiliyor. Her ne kadar uçan daire şakaları yerli olsa da bunlar sadece yakıt muhafazası için yapılan temellerdir. Yine eskiden mağaranın devlet rezervinden iyi bir gıda deposu olarak kullanıldığı biliniyor. Girişteki eski kulübe de bekçinin durduğu bir yapıt gibi göze çarpıyor. Kayaların bazılarında yan yana iki girişin sonradan açıldığı, çıplak gözle belli oluyor. Burada kısa bir koridorun ardından art arda iki büyük salon yer alıyor. Salonlarda da silah gibi askeri techizat barındırıldığı söyleniyor.
Devetaki Mağarası (Devetaşka Peştera), Bulgaristan’daki en büyük mağaralardan biri. Toplam uzunluğu 2,5 kilometre, yüksekliği 60 metreye ulaşıyor. Genel alanı ise 20 bin metre kare. Loveç’e 15 kilometre yakınlığındaki Devetaki köyü etrafında yer alan doğa harikası, 1921 yılında keşfedilir. Burada neolit döneme ait ilginç bulgulara rastlanılmış. Mağaranın içinde yeşil bitki örtüsü ve kayaların oluşturduğu dev manzara insanı hayret içinde bırakıyor. Yeşillikler tabi ki mağaranın üstünde yer alan 7 çukur sayesinde hayat buluyor. Mağara, eskiden askeri bir depo olarak kullanıldığı için 1989’a kadar yasak bölge ilan edilmiş. İçeride petrol muhafazası yapılmış. Bugün bile petrollün saklandığı dairesel beton temeller görülebiliyor. Her ne kadar uçan daire şakaları yerli olsa da bunlar sadece yakıt muhafazası için yapılan temellerdir. Yine eskiden mağaranın devlet rezervinden iyi bir gıda deposu olarak kullanıldığı biliniyor. Girişteki eski kulübe de bekçinin durduğu bir yapıt gibi göze çarpıyor. Kayaların bazılarında yan yana iki girişin sonradan açıldığı, çıplak gözle belli oluyor. Burada kısa bir koridorun ardından art arda iki büyük salon yer alıyor. Salonlarda da silah gibi askeri techizat barındırıldığı söyleniyor.
Devetaki Mağarası, 1996 yılında Korunmuş yer olarak ilan edildi. Bu bölgede bulunan birçok mağaradan en büyüğünü teşkil ediyor Devetaki. İlk kez Nikopol (Niğbolu) Sancağı sicillerinde adı geçen Devetaki, adını birleşen 9 köyden aldığı kaydediliyor. 1479 yılında Osmanlı’daki adı timar olarak geçen köyde 22 ailenin yaşadığı yazılı.
Devlet rezervine erzak, Osım nehri üzerinde bulunan köprü sayesinde araçlarla yapılıyormuş. Bugün bu köprü kullanılamaz halde. Bu yüzden mağaraya bir kilometrelik bir mesafeden geçen asfalt yola arabayı park edip, yaya olarak gidilebiliyor. Devetaki’de Bulgaristan’daki en büyük mağara salonu bulunuyor.
Devlet rezervine erzak, Osım nehri üzerinde bulunan köprü sayesinde araçlarla yapılıyormuş. Bugün bu köprü kullanılamaz halde. Bu yüzden mağaraya bir kilometrelik bir mesafeden geçen asfalt yola arabayı park edip, yaya olarak gidilebiliyor. Devetaki’de Bulgaristan’daki en büyük mağara salonu bulunuyor.
Uzunluğu tam 360 metre. Burada kolaylıkla bir stadyum yapılabilecek alan var. Girişi yarı elips şeklinde olan mağarının yüksekliği 35 metre olup, birkaç adım sonra büyük bir salona ev sahipliği yapıyor. Tavandaki kayalarda bulunan oyuklar sayesinde doğal olarak ışıklandırılmış olan yapının içinde, ışığın dokunduğu her yerde muhteşem bir nebâtat sofrasını önüne seriyor. İnsanda muazzam bir büyüklük hissi bırakıyor. Oyuğun en büyüğü ortalama 50 metre çapa sahip. Burada ışık giren kısmına herkes girebiliyor. Çocuklara özellikle ders niyetiyle gezdirilmesinde fayda var. Daha sonra derenin aktığı karanlık kısmına ise özel donanım gerekiyor. Mağarının karanlık olan galerilerinde birçok şelâle ve su kaynakları bulunduğu için buradan ancak şişme botla geçilebiliyor.
Burada çok eski çağlara ait insan yaşam izlerine rastlanılıyor. 1989’dan önce gizli bir obje olan mağaraya şimdi 1 Haziran – 31 Temmuz tarihleri arasında giriş yasaklanıyor. Bu dönem zarfında mağara yarasaların üreme dönemine denk geliyor ve bunun için en ufak bir insan müdahalesi nesillerinin devamını risk altında tutuyor.
“Tanrının gözleri”nde tırmanma ve bungee
Üzerindeki delikler sayesinde doğal olarak ışıklandırılmış diğer bir mağarada Prohodna’dır. Lukovit yakınlarındaki Karlukovo köyü çıkışında bulunuyor. Burası sadece mağara meraklıları için değil, aynı zamanda tırmanma ve bungee jumpiing (yüksekten iple atlama) yapmak için de adrenalin tutkunları tarafından kullanılıyor. Karlukovo-Lukovit yolundan yaklaşık bir kilometrelik mesafeden sonra ulaşılıyor girişine. Burası Avrupa’daki en uzun mağara tüneli (262 metre).Zaten Prohodna’nın uzunluğu da o kadar. Kanatimizce ilk okul öğrencilerine coğrafya dersine uygunluk arzediyor, çünkü Bulgaristan’da hiç bir mağara bu kadar kolay ulaşılabir ve gezilebilir seviyede değil.
Mağara aynı zamanda Avrupa’daki en yüksek girişe sahip (45 metre). Prohodna’nın en önemli özelliği, tam mağaranın ortasındaki tavan kayaların oluşturduğu dev oyuklardır. Bunlara halk dilinde “Tanrı’nın gözleri” olarak da hitap ediliyor, çünkü ideal insan gözü izlenimi veriyor. Gözlerden sürekli aşağıya doğru damlalar akıyor. Bu da kendi başına halk tarafında bir çok efsanenin tasvir edilmesine sebeb olmuş.