-->

ÇIRAĞAN SARAYI TARİHİ

İstanbul Boğazı'nı adeta bir inci gibi işleyen saraylarımızdan, manzara ve ihtişam olarak en şanslısı ama başına gelen akıbetler bakımından en talihsizidir Çırağan Sarayı.
 
Saray, Dolmabahçe’den başlayıp, Yeniköy’e kadar uzanan zincirin ortasında bin 300 metrekarelik bir boğaz şeridinde yer almaktadır. Bütün boğaza hakim ve sırtını Yıldız Koruluğu’na dayayan saray, yeşille mavinin harman olduğu noktada yer almaktadır.
Osmanlı’nın son dönemlerinde sultanlara, şehzadelere, ev sahipliği yapan, birçok konukları ağırlayan, bin bir olaya şahitlik eden bir tarih mekanıdır Çırağan Sarayı
.
LALE DEVRİ’NDE İSMİ  KOYULDU

18. yüzyılda Sultan 3. Ahmed, Çırağan Sarayı’nın bulunduğu yere bir yalı yaptırmıştı. Lale devrinde tertiplenen “Çırağan alemleri “ dolayısıyla buraya Çırağan adı verilmişti. Çırağan, Farsça’da “kandiller’’ anlamına gelmektedir.
1730 Patrona Halil isyanından sonra uzun bir süre sahipsiz kalan yalı harap olmuştur. 1805 yılında Sultan 3. Selim yalıların hemen yanındaki Beşiktaş Mevlevihanesi’nde düzenlenen mevlevi semalarını daha iyi seyredebilmek için mevcut yalıları yıktırarak yenilerini yaptırır.
YALILARDAN SARAYA
Uzun süre kullanılan yalılar eskimeye yüz tutunca Sultan Abdülaziz 1863’te Beylerbeyi ile Dolmabahçe sarayları arasına bir saray yaptırmağa karar verir. Saray Mimarı Nigogos Balyan bir proje hazırlar. Bu projeye göre Mevlevihane ve civarında bulunan kabirler taşınacaktır. Bu amaçla Maçka’ya bir Mevlevihane yapılır ama kabirler yerinde kalır.
HİÇBİR MASRAFTAN KAÇINILMADI
Sarayın mimarisi için Mağrip ülkelerine ve İspanya’ya özel ressamlar gönderilerek yapıların mimari elemanları ve bezemeleri rölöve ettirilmiştir. Hiçbir harcamadan kaçınmayan Sultan Abdülaziz Fransa ve İtalya’dan özel ustalar getirtmiştir. Yine dünyanın dört bir yanından özellikle de İzmit bölgesinden değişik ve değerli mermerler, breş ve sedef inşaat malzemeleri getirtmiştir. 1871 yılında hizmete giren saray için 5 milyon Osmanlı altını harcanmıştır. Sultan Abdülaziz, 1876 yılına kadar sarayda oturmuş, daha sonra burayı terkederek Dolmabahçe’ye yerleşmiştir.
TARİHİ ÇIRAĞAN VAKASI
Daha sonra, akli dengesizliği yüzünden tahtta çok az bir süre kalan 5.Murad, Sultan 2. Abdülhamid tarafından Çırağan Sarayı’nda gözetim altında tutulur. 5. Murad, Ali Süavi tarafından silahlı bir eylemle buradan kurtarılarak tahta çıkarılmak istenir. Ali Süavi’nin ölümü ile sonuçlanan bu darbe, tarihimize “Çırağan veya Ali Süvavi Vak’ası’’ olarak geçmiştir. 5. Murad bu olaydan sonra 1904’e kadar 26 yıl süre ile sarayda gözetim altında kalmıştır.
MECLİS–İ MEBUSAN’IN EMRİNDE
5. Mehmed Reşat döneminde Ayasofya’daki binada çalışan Meclis–i Mebusan’ın Reisi Ahmet Rıza Bey, 1909’da boş duran Çırağan Sarayı’nın Mebusan ve Ayan Meclisleri’ne verilmesini istemiştir. Basının da desteğiyle saray bütün eşyaları ile birlikte Meclis emrine verilmiştir. 14 Kasım 1909’da padişah ve tüm mebuslar, saraydaki ilk Meclis ilk toplantısını yapmışlardır.
1910’DA FECİ YANGIN
Sarayın bu fonksiyonu sadece iki ay dolayında sürmüştür. 20 Ocak 1910 günü çıkan bir yangın bu göz kamaştırıcı sarayı 4–5 saat içinde kül etmiştir. Yangının muhasebe dairesinin üstüne rastlayan ve bahçeye bakan çatı katındaki ısıtma bacasından çıktığı ileri sürülmektedir. Şiddetli lodos, sarayın ahşap ve yangın yükü yüksek mobilya ve mefruşat ile dekore edilmiş olması ve zamanın yangın söndürme tekniklerinin yetersizliği sebebiyle herşey bir anda olup bitmiştir.

KÜLLERE GÖMÜLEN   HAZİNE                        

Çırağan Sarayı, içindeki tüm paha biçilmez mobilya ve eşyaları, 5.Murad’ın özel kitaplığı ve gizli arşivi, 2. Abdülhamid’in aralarında Ayvazovski ve Rembrand’un da bulunduğu zengin tablo kolleksiyonuyla kül olmuştu.
VE YAĞMA DÖNEMİ...
Yangın sonrasında saray, ülkenin o günkü ekonomik sıkıntıları sebebiyle uzun süre enkaz altında kalmıştır. Cumhuriyet döneminde Kızılay deposu olarak kullanılmıştır. 1946’da çıkan bir kanunla İstanbul Belediyesi’ne vakfedilmiştir. Kızılay’ın sarayı boşaltmasından sonra kontrolsüz kalan yapı yıllarca yağmacıların saldırılarına maruz kalmıştır. 5–10 kilogram demir ya da kurşun için mermerler kırılmış, duvarlar yıkılmıştır. Ayrıca mahalle serserileri ve kanun kaçaklarına barınak olmuştur. Bir ara, sahilini kumcular da işgal etmiştir. Yine cumhuriyet döneminde sarayın bahçesindeki asırlık çınarlar kesilerek stadyum yapılmıştır. Ve burası yıllarca Beşiktaş Jimnastik Klübü’ne şeref stadı olarak hizmet vermiştir.
TARİHİ YAKAN YANGININ YILDÖNÜMÜ

Boğaziçi’ne inci gibi dizilmiş saraylarımızdan, manzara ve ihtişam olarak en şanslılarından biri, ama akıbet bakımından belki de en talihsizi olan Çırağan Sarayı, meydana gelen feci bir yangınla içindeki kültür hazineleriyle birlikte kül olmuştu.
 ‘KANDİLLER’ BÖYLE YANDI: Çırağan, Farsça’da ‘Kandiller’ anlamına geliyor. Kaderin cilvesine bakın ki, Lale Devri’nde kandil alemlerinin tertip edildiği yere kurulan ve boğaz sularını kandil gibi ışıldatan Çırağan Sarayı, 20 Ocak 1910’da çıra gibi yanıyordu.



O şimdi bir otel
1910'daki feci yangından sonra Boğaz'ın en güzel yerinde sahipsizliğin en acı örneklerinden birini yaşayan Çırağan Sarayı, 1982'te çıkartılan 2634 Sayılı Turizm Teşvik Yasası gereğince turizm merkezi ilan edildi.
Bu amaçla Maliye Bakanlığı buradaki kamu idarelerinin hisselerini alarak Kültür ve Turizm Bakanlığı'na verdi.
YENİDEN DOĞUŞ
Saray, zamanın Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 1984 yılında eski haline getirilerek restore edilmek ve saray ve otel bölümleri ayrı kalmak şartı ile yabancı bir yatırımcıya 49 yıllığına kiraya verildi. Restorasyona 1986 yılında başlandı. Bu amaçla sarayın orijinal dizaynına sadık kalınarak yan tarafına aynı mimari tarzda bir otel binası inşa edildi ve bahçesinde bulunan yirmi kadar mevlevi dedesinin kabri de Galata Mevlevihanesi'ne taşındı. 1989'da saray kısmının restorasyonu tamamlandı. 1992 yılından itibaren de saray-otel olarak hizmet veren Çırağan bugün bir prestij otel olarak dünyanın en iyi beş oteli arasında gösterilmektedir.

ORİJİNALİNİN AYNI

Saray hakkında görüşlerini aldığımız zamanın Kültür ve Turizm Bakanı Mükerrem Taşcıoğlu yapılan bu çalışma sonucunda sarayın tekrar kazanıldığını belirterek, ''Titiz bir çalışma sonucu bu pahalı ve bir o kadarda zahmetli işi yabancı bir firmaya verdik. Ancak mimari işini bir Türk firması yaptı. Bu kültür eserimiz bu şekilde yeniden kazanılmıştır. Saray yapılırken orijinalinin aynı olma şartı aranmış ve bu iş içinde Çırağan Sarayı hakkında en ince ayrıntıları bilen rahmetli Sedat Hakkı Eldem danışman ve müfettiş olarak görevlendirilmiştir''dedi.

ELEŞTİRİLERİN ORTAK KONUSU: RENK


Sarayın tekrar eski görkemli görünüşü konusunda hem fikir olan uzmanlar sarayın içindeki çok renkli ve adeta Endonezya sanatını andıran çığlık renkler kullanılmasını ise eleştiriyorlar. Bu konu ile ilgili görüşlerini aldığımız Otelin Halkla İlişkiler Müdiresi Oya Batuk, ''Gerçekten iç mimaride bir renk çümbüşü var. Osmanlı renkleri olan nefti yeşil, altın varak ve kırmızı kiremit renkleri pek kullanılmamış''dedi.


DUVARLARLA GİZLENEN GÜZELLİK

Yapılan diğer bir eleştiri ise sarayı çevreleyen ve ne zaman, ne maksatla yapıldığı pek de bilinmeyen ve adeta sarayı saklayan yüksek duvarların bulunması. Bu duvarlar kaldırılırsa halkında bu muhteşem yapıyı görme şansı olacak.
Bu arada, taşınmalarına rağmen halen bazılarının kaldığı iddia edilen mevlevi dedelerine ait kabirlerden geceleri sesler duyulduğu yönünde söylentiler devam ediyor.
BOĞAZ ESKİ BİR DOSTA KAVUŞTU

Çırağan Sarayı'nın 'kalıntıları', saray ve otel bölümleri ayrı kalmak şartı ile restore edilmek üzere 1984"de yabancı bir yatırımcıya kiraya verildi. 1986'da başlayan restorasyon sırasında sarayın hali küçük resimdeki gibiydi. 1989'da saray kısmı tamamlanan ve 1992'den itibaren de saray-otel olarak hizmet vermeye başlayan Çırağan Sarayı'nın bugünkü hali ise üstteki resimde görülüyor.
Facebook

0 comments