-->

SÜRYANİLER HAKKINDA BİLGİ

Süryanilerin anadili dünyanın en eski dillerinden biri olan Aramice'dir. Kutsal kitapların bir çok bölümü bu dille yazılmıştır. Peygamber Daniyel'in peygamberliği. Kutsal incil'in Matta bölümü... gibi Hıristiyanlık tarihinde ilk Ayin'in Kudüs'te Süryanice yapılması, Rab İsa Mesih, öğrencileri ve Meryem Ana'nın bu dili kullanması, onun diğer tüm dillerden üstün olduğunu görmek açısından yeterli olsa gerek.
Süryaniler Mezopotamya'da bu ilklerin milleti olmanın haklı gururunu taşıyor. Dünyanın kitlesel olarak Hıristiyanlığı benimseyen ilk toplumudur. Dünyanın ilk Üniversitesi olan Harran Üniversitesi'ni Süryani bilginler kurmuştur. Dönemin Yunan filozof ve bilginleri ile Arap bilginleri arasındaki köprüyü kuran Süryani bilim adamlarıdır. Yakın tarihe geldiğimizde ise, Güneydoğuya ilk matbaayı getirenler yine Süryanilerdir.
Süryani bilginleri, dilbilgisi, konuşma (hitabet) ve şiir gibi filoloji bilimlerinde yoğunlaştılar. Bunun yanında mantık, felsefe, tabiat bilimleri, matematik, astronomi, jeoloji ve tıpla uğraştılar.
Edessa Okulu geleneği
Süryaniler, tarihlerinde Romalılar, Persler, Bizanslılar, Araplar, Moğollar ve Türkler zamanında en doğru tarihsel dökümanlara sahip olan toplumdur. M.S. 4. yüzyıl, Yunanca yazan alimlerin eserleriyle çalkalanırken, Edessa Urfa Okulu bu yazıların en seçkinlerini Süryanice'ye çevirmekte gecikmedi. Edessa Okulu Yunanca eğitimi vermeye de başlayarak, 12. yüzyılın sonuna kadar olan sürede en ünlü okullar arasında yerini aldı. Diğer yandan çeşitli Süryani alimleri, felsefe ve bilim kitaplarım önce Süryanice'ye daha sonra Arapça'ya çevirmek için büyük çabalar harcadılar. Yunanca Hıristiyanlık kitapları, Süryanice'ye yapılmış çevirileri sayesinde korunabildi.
Beş bin yıllık geçmişe sahip bu zengin kültürün mirasçıları Süryaniler, günümüzde yaklaşık olarak beş milyon tahmin edilen nüfuslarıyla Türkiye, Suriye, Irak, Lübnan, Ürdün, İsrail ve Hindistan'da yaşamaktalar. Ancak 20. yüzyılın son çeyreğinde, büyük bir bölümü Türkiye ve Ortadoğu'dan ayrılarak, başta Avrupa ve İskandinavya ülkeleri olmak üzere Amerika'ya, Avustralya'ya göç ettiler.
Türkiye Süryanileri
Türkiye'de, zamanında Hıristiyan cemaatlerin en kalabalığını oluşturan Süryaniler, tarihsel süreçte gelişen olayların getirdiği olumsuzluklar, yeni yapılanmalar neticesinde giderek azaldılar. Günümüzde, Süryanilerin iki Metropolitlik merkezi bulunuyor. Turabdin ve yöresi Metropoliti Mor Timotheos Samuel Aktaş ve İstanbul ve Ankara Metropoliti Mor Filüksinos Yusuf Çetin.
Türkiye'de Süryani nüfusu ise yaklaşık 25 bin civarında. Bu nüfusun dağılımı İstanbul başta olmak üzere, Midyat, Mardin, Diyarbakır, Elazığ, Adıyaman ve Ankara'da.
Süryani Kadim tabiri
1782'de Süryani Ortodoks Cemaati'nin Patrik seçimi sırasında bazı anlaşmazlıklar oldu. Episkopos Mihael Carve'nin başkanlığında bir grup, Süryani Ortodoks Kilisesi'nden ayrılarak Roma Katolik Kilisesi'ne bağlandı.
Osmanlı imparatorluğu, bir süre bu ayrılığı kabul etmese de 1845'te miktarlarını tespit ederek varlıklarını kabul etti. Bu tarihten itibaren Kilise hüviyetine kavuştu ve bu grup kendilerine "Katolik Süryaniler" demeye başladı. Diğer Süryani Ortodoks Cemaati'ne de "eski" manasını çağrıştıran "Kadim" sözcüğünü kullanarak "Süryani Kadim" tabiri uygun görüldü.
Göçlerle çizilen tarih
Süryani Ortodoks Cemaati'nin İstanbul'a gelişi iki göç dalgası şeklinde oldu. 1830'dan başlayarak Cumhuriyetin kuruluşuna kadar devam eden birinci dalga sırasında Süryaniler Diyarbakır, Elazığ, Malatya, Adıyaman, Simhorve Bitlis başta olmak üzere doğunun çeşitli yörelerinden gelip İstanbul'a yerleştiler, ikinci göç dalgası ise 1950'den itibaren günümüze kadar süre gelir. Bu göç genelde Güneydoğu bölgesinden Urfa, Mardin, Midyat "Turabdin", İdil, Nusaybin, Gercüş ve civar köylerinden olmuştur.

İstanbul'a yerleşen ilk Süryaniler, ibadetlerini yapabilmek ve yanlarına gelen ruhanileri barındırabilmek amacıyla, Tarlabaşı semtinde ahşaptan yapılmış oldukça küçük bir ev satın aldılar. 1844'te Patrik Moran Mor Iğnatios II. Yakup cemaatini ziyaret etmek amacıyla İstanbul'a geldiğinde, önceden alınan bu evi kiliseye çevirmeyi düşündü. Bu nedenle Sultan Abdülmecid'e müracaat etti. Bunun üzerine Sultan, ahşaptan yapılmış evi kiliseye çevirmek üzere Süryanilere ferman verdi. Böylece Kilisenin inşaatı yapıldı ve Meryemana adı altında ibadethane olarak kullanılmaya başlandı. Ahşaptan yapılan bu kilise 1870'te Beyoğlu'nda çıkan büyük yangında kül oldu. 1880'de tekrar inşa edildi, ancak bu sefer kagirden yapıldı.
İkinci göç dalgasıyla birlikte, İstanbul'da yaşayan Süryani Ortodoks nüfusu da artmaya başladı. Mevcut kilise yetersiz kalınca kilise bitişiğindeki bina satın alınarak kilisenin büyütülmesine karar verildi. 1961'de Abduinur Aydıner'in başkanlığındaki vakıf yönetim kurulu gerekli yasal izinleri aldı, sonra da Mardin'den yapı taşlarıyla, taş yontmacılığı ve oymacılığında hünerli ustalar (Sait Mimarbaşı, İskender Aktaş ve Lole Ertaş getirildi, iki yıl süren titiz bir çalışma neticesinde bugünkü haline geldi ve 3 Kasım 1963'te Patrik Moran Mor îğnatios III. Yakup tarafından muhteşem bir törenle, diğer cemaatlerin patrikleri, hükümet temsilcileri ve Süryani Ortodoks Cemaati'nin huzurunda takdis edilerek ibadete açıldı.






    

Facebook

0 comments